Eylül yazısının tamamlanması ancak bu ayın son gününe yetişti ve konusu da Mustafa Güzelgöz oldu. Güzel olan onun yüreği ve insanlık içinse güzel olan onun yaptıkları aslında. 1940′ lı yıllardan başlayarak, Kapadokya yöresinde kütüphanecilik yapan ve bunu bir eşek ile başaran bir “eğitim emekçisi” , çağdaş bir masal kahramanı…
Eylül yazısının tamamlanması ancak bu ayın son gününe yetişti ve konusu da Mustafa Güzelgöz oldu. Güzel olan onun yüreği ve insanlık içinse güzel olan onun yaptıkları aslında. 1940′ lı yıllardan başlayarak, Kapadokya yöresinde kütüphanecilik yapan ve bunu bir eşek ile başaran bir “eğitim emekçisi” , çağdaş bir masal kahramanı…
Mustafa Güzelgöz, 1921 yılında Ürgüp’te doğar. İlk ve orta öğrenimini Ürgüp’te bitirir. Askerlik hizmetini tamamladıktan sonra, İstanbul’a gitmeyi hedefler ama ailesi, onun Ürgüp’te kalmasını ister. Ürgüp’ün o zamanki kaymakamı Fahri Çıvgın’ın teklifiyle 1944 yılının Temmuz ayında 40 lira aylıkla “Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi”ne memur olarak atanır.
Öncelikle, kendisinden önce çalışanlar tarafından “bu basma ve yazma kitaplar okunmaz” diye bir binanın rutubetli odasına atılan 2300 adet yazmayı depodan çıkarır. Bütün yazmaları, cüzleri tek tek güneşe çıkartarak kurutur, tek odalı bir kütüphaneye bunları yerleştirerek gelecek kuşaklara, inançla ve umutla hazırlar.
Güzelgöz, başta Ürgüp Kaymakamı olmak üzere birçok memurla birlikte bir köye adına “selector” denilen buğday temizleyicisinin açılış törenine gider. Köylüler ayağa kalkıp gelenleri karşılar bu sırada herkesin altına bir sandalye verilir; doktora, ziraatçıya, veterinere, sağlık memuruna, ortaokul müdürüne, öğretmene, nüfusçuya. Sonrasında da bir ikram faslı başlar. Köylü tanımadığı Güzelgöz’e bir sandalye bile sunmaz. Bir memur arkadaşı Güzelgöz ile sandalyesini paylaşır.
Güzelgöz bu olayı yaşadıktan sonra düşünür ve köylüye hak verir. Hürmet edilen, sandalye tutulan, ikramlar sunulan diğer memurların hepsinin bu köylüye az çok bir yararı dokunduğunu düşünür. Doktor hastalarına bakıyor, öğretmen çocuklarını okutuyor, veteriner hayvanlarını iyileştiriyor diye düşünerek kendisinin de bu köylünün yararına bir şeyler yapıp köylüden bir sandalye de kendisinin alabileceğini düşünür.
“İnsan kitaba gideceğine, kitap insanın ayağına gelmelidir” diyen Güzelgöz, yolları olmadığı için şehre gelişi zor olan köylülere kitabı kendisi götürmek ister. Motorlu araçların gitmesinin mümkün olmadığı köylere eşek sırtında kitap götürmeyi planlar ve uygulamaya koyar. Bakanlıktan kadro tahsisi ister, kabul edilir. Güzelgöz, 200 TL’lik kadro için işe alınacak kişinin en az ilkokul mezunu olmasını ve eşeği olması şartını arar. Bunların içinden Bekir Koca’yı seçer . Bu köylere kitabı götürecek olan eşekler için sandıklar yaptırır ve her biri 90-100 adet kitap olan iki sandığı eşeğin semerine yerleştirir ve düşer yollara.
İlk durağı Karlık köyüdür. Köylünün okuma alışkanlığının oluşması için ilk önce; Karacaoğlan, Aşık Garip, Hazreti Ali’nin Hayber Kalesi Cengi gibi kitaplar götürür. Daha sonraki zamanlarda halkın yararına olacak tarım, hayvancılık v.b. konularda kitaplar bulundurulur. Okuma zevki gelişen köylüler zaman içinde tarih, tarihi romanlar, dini kitaplar, tarım ve sağlık konularında kitapları ve dünya klasiklerini okumaya başlarlar.
Özellikle Karain köyünde (toplumda büyük bir kesimin içinde kaybolduğu Lost dizisinin sözüm ona kahramanlarını ezbere bilirken, böyle büyük bir yazarın adından birşey çıkartamadığı) Balzac okunmaya başlanır.
Köylü kadınların geleneklerden dolayı erkeklerin yoğun olduğu yerlere gitmeme eğilimi ve işlerinin yoğunluğu kütüphaneye gelmemelerinin nedenlerinden bazılarıdır. Erkeklere oranla kütüphaneye çok az gelen yöre kadınlarını kütüphaneye nasıl çekerim diye düşünen Güzelgöz, iyi bir formül bulur. Kütüphanelere dikiş makineleri alarak kadınların kütüphaneyi daha çok kullanmalarını sağlamayı planlar. Kütüphanenin tatil olduğu Salı günlerini sadece kadınlara açar ve der ki:
“Baktım kadınlar gelmiyor, demir parmakların ardından bakıyor; içeri giremiyorlar. O zamanlar Zenith marka dikiş makineleri yeni çıkmıştı. Hemen bu kuruma bir mektup yazdım, reklamlarını da yapacağımı belirterek her kitaplığa birer dikiş makinesi istedim. İyi insanlarmış; tez vakitte bir Singer, dokuz tanede Zenith marka dikiş makinesi yolladılar. Makineleri kütüphaneye yerleştirdim. Masaların üstlerine Ören Bayan’ın dikiş nakış örneklerini içeren broşürler koydum Sonra da köyün erkeklerini toplayıp onlarla konuştum. Salı günleri hanımın buraya gelecek, burada oturacak dedim. Beklemeye başladım. Gencecik güzel güzel bayanlar, çeyizlerini düzmek üzere kütüphaneye gelmeye başladılar.”
1963 yılında Amerika’da yapılan bütün dünya ülkelerinin yaratıcı insanlarının yarıştığı bir yarışma düzenlenir. Türkiye’nin de yarışmaya aday bildirmesi istenir. Yazı Devlet Planlama Teşkilatına ulaşır. DPT yetkilileri, Güzelgöz’ün yaptığı çalışmaları düşünerek yarışmaya onun katılmasına karar verir. Evrakların yarışma yetkililerine ulaştırılmasından kısa bir sure sonra Amerikan Haberler Merkezi’nden 3 kişi incelemeler yapmak üzere Ürgüp’e gelir. Konuklar köyün muhtarını da yanlarına alarak Güzelgöz’ü hiç işe karıştırmadan incelemelere başlarlar.
Köyde eşeğin sırtında gitmekte olan köylüyü durdurup ona bir kitap uzatarak kitap okumasını isterler, köylü okumaya başlar. Daha sonra sırasıyla köylü kadınlara, yaşlılara, gençlere kitap uzatırlar ve kimden uzattıkları kitabı okumasını isteseler hep olumlu sonuç alırlar. Bu rapora, inceleme esnasında çektikleri birbirinden ilginç ve güzel fotoğrafı da ekleyerek yarışma jürisine sunarlar.
Yarışma sonuçlanır ve Güzelgöz, “The Lane Bryant Uluslararası İnsanlık Hizmetinde Gönüllü Takdirnamesi” ni alır. 21 Kasım 1963 tarihinde bütün dünya ülkelerinin yaratıcı insanlarının eserleri toplanır. İlk eleme sonrasında geriye beş aday kalır. Bu beş adaydan geriye en kuvvetli iki aday İtalya ve Türkiye’nin adaylarıdır.
İtalya’nın adayı, ülkesindeki köprüaltı çocuklarını okutmuş, yetiştirmiş, üniversiteyi bitirmelerini sağlamış onların topluma kazandırılması için uğraşlar vermiş. Jüri üyelerinin yarısı büyük ödülün İtalyan adaya verilmesinden yana. Son ana kadar oyunun kimden yana olduğunu söylemeyen jüri başkanı Dwight Cooke söze şöyle başlar
“Benim oyum Türkiye’ye. Eğer İtalyan adayın eğittiği, yetiştirdiği çocuklara eşekle kitap gitseydi köprüaltı çocukları olmazdı. Türkiye’den katılan aday köprüaltı çocukları olmasın diye çalışmalar yapmıştır.”
Ve Türkiye birinci olur. Güzelgöz, olanaksızlıklardan dolayı gidemediği ödül töreninin sonucunu kütüphanede görevi başında iken gelen telefonla öğrenir. Telefondaki ses, Amerika’da Dünya Ülkeleri Yaratıcılar Birinciliğini aldığını bildirir.
Ulusal ve uluslararası basında çıkan yazılar sayesinde kütüphaneye destek yağmaya başlar.Amerikalı bir yardım kuruluşu Ürgüp ve çevresinde yapılan çalışmaları yakından takip eder ve çalışmaları çok sempatik bulur. Modern bir vasıtayla gezici kütüphane çalışmaları gerçekleşsin diye 1960 model yeni bir Jeep hediye edilir. Hediye edilen jeep sayesinde ulaşımı Jeeple rahat olabilecek köylere gidilir. Aynı zamanda eşek, katır ve atlarla yapılan gezici kütüphane çalışmaları da devam eder. Geçen zaman içinde bölgede, kan davası ve kız kaçırma gibi olaylarda çok somut gerilemeler kaydedilir.
Çok yönlü bir kişilik olan Güzelgöz, Halkevi ve Belediye Başkanlığı da yapar, yörede halıcılık kursları açar. Günümüze kadar gelen meşhur Ürgüp halılarının oluşmasının temelleri o yıllarda atılır. Bir gün, Ankara’dan bir müfettiş çıka gelir, gelişini ve beraberindeki gelişmeleri Güzelgöz’den dinleyelim.
“Müfettiş” hakkımda şikayet olduğunu, başka işlerle uğraşıp kendi işimi yapmadığımı, savunmamı yazmam gerektiğini söyledi. Onca verilen ödüllerden, takdirnamelerden sonra böyle bir olaya çok üzüldüm. Teslim aldığım kitap sayısını iki bin üç yüzden iki yüz bine (evet yanlış okumadınız tam 200.000) çıkardım. Kitaplığı genişletip ikinci katı çıktık.Okur sayısını arttırdık; insaf.Bugüne kadar saklayacak hiçbir şeyim olmadı.”
Bunun üzerine emekliliğini ister, Eşekli kütüphaneci. Kendisine sandalye verilmeyen köyde güzel bir uğurlama yapılır. Onun bütün bu çalışmalarından Fakir Baykurt haberdar olur ve “Eşekli Kütüphaneci” isimli romanını yazmaya başlar ancak romanını tamamlayamadan 11 Ekim 1999 da Almanya’da vefat eder, kitabı tamamlamak Fakir Baykurt’un kızı Işık Baykurt’a düşer. Ve Baykurt’un ölümünden 11 ay sonra yayınlanır.
Yaşamı konusunda yeterli bilgi olmadığı için bazı kaynaklara gore 1238-1320 yılları arasında (yani bundan tam 687 yıl once) yaşayan Yunus Emre’nin çok güzel bir deyişi var arasıra da olsa kulaklarımızda çınlayan ve Anadolu’nun aydınlanmasının isimsiz kahramanlarından birisi olan Mustafa Güzelgöz’ü çok anlamlı bir şekilde çağrıştıran:
“İlim ilim bilmektir , İlim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsen , Ya nice okumaktır.”
Unutmuşuz Mustafa Güzelgöz gibi değerlerimizi, yerinde saymayan, “yaşama kendini katan” yürekli insanlarımızı. Güzelgöz, 84 yaşında solunum yetmezliğine bağlı kalp rahatsızlığından 17 Şubat 2005 tarihinde aramızdan ayrıldı. Aynı dönemin, gencecik Cumhuriyetimizin en önemli meşalelerinden birisi olan Köy Enstitüleri mezunu bir babanın oğlu olmaktan çokça gurur duyan bir insan olarak, biraz daha ışık, biraz daha aydınlanma için böylesine güzel yüreklere ve böylesine güzel özlere, günümüzde o kadar çok ihtiyaç var ki..
Mehmet Yıldırım Özel
Not: Sn. Mehmet Özel’e bu haberi bize ulaştırdığı için teşekkür ederiz.