Öfke kontrolü, eşeğe anırıyor diye kızar mısın? Yaşadığımız toplum içerisinde bir çok refleks tepkiler edinmiş durumdayız. Tabi ki bunda en çok yakın çevremizin etkisi var. Psikologlar; 3 yaşındaki bir çocuğun, kişiliğinin %70’inin oluştuğunu söylüyorlar. Yani kişiliğin omurgası şekillenmiş oluyor. Hani atalarımız demiş ya “Ağaç yaşken eğilir” diye. Benim tahminimden de küçük bir yaş bu. Peki bu ne anlama geliyor: Çevremizdeki davranışlar bize model oluşturuyor, olaylar karşısında düşünmeden tepki gösteriyor ve öfkeleniyoruz.
Çevremizdeki insanların iletişim şekilleri, selamlaşmaları, birbirlerine karşı davranışları, iletişim çatışmaları, çözümleri, kavgaları… Hepsi bizim için birer model oluşturuyor. Hele de birbirine yakın davranış şekilleri görüyorsak, ne yazık ki kıyaslama gibi bir şansımız olmadığından, davranış şeklimiz buna göre şekilleniyor. Tabi ki bunu bize okullarda öğretiyorlar, anlatıyorlar. Ancak bunları okulda öğrenirken ki yaşımız sanırım olayın ciddiyetini anlamaya yetmiyor.
Sokağa çıktığımda bazen gördüklerim beni gerçekten derinden etkiliyordu. Sürekli yakınıyor, Türkiye’de yaşamanın ne kadar kötü olduğundan bahsediyordum. Kafamın içinde sürekli eleştirel düşünceler dolaşıyordu. Sokağa çöp atan mı dersin, korna çalan mı, korna çaldı diye kavga eden mi… En küçük bir sorunda birbiriyle kavga etmeye, yumruk atmaya, bıçaklamaya… hazır insanlar. Sürekli bir sinir hali, hep en olumsuz tarafından bakma, negatif düşünme, kırıcı olma, doğal olan iletişim çatışmalarını büyütme, çözememe… Bu ülkede yaşamak istemiyor, bu toplumu sevmediğimi düşünüyordum. Bunun doğuştan gelen bir şey olduğunu düşünüyordum. Biz kırmızı ışıkta geçeriz, müslüman bir toplumuz ama birleşip altı kişi bir kadına tecavüz edebiliriz, bunun yanında örgütlülüğün de çok kötü bir şey olduğunu düşünürüz, düşünürüz dedim değil mi, o bile şüpheli gerçekten. Yurt dışına gideyim, gelişmiş bir ülkede yaşayayım, kendime yeni bir hayat kurayım diye düşünüyordum. Ta ki, bu isteğimin gerçekleşme ihtimali doğuncaya, iş istek olmaktan çıkıncaya kadar. O zaman farkettim ki ben bu ülkeyi ve bu insanları çok seviyorum, ben de bu ekinin bir parçasıyım, burada kalmalıyım.
Ne yazık ki geç farkettiğim bir gerçek daha: Olaylara farklı pencerelerden, açılardan, plandan, uzaktan… bakabilmek çok önemli. Öğrenilmiş davranışlarımızın dışına çıkmamız gerekiyor. Hem kendi mutluluğumuz için, hem de bu sorunlu bakış açısının değişmesine katkı koymak için. Düşüncelerimi bir örnekle açıklamak daha kolay olacak sanırım. Hepimizin bildiği, belki onlarca kez şahit olduğu veya benzerini yaşadığı bir örnekle. Araba kullanıyorsunuz, kırmızı ışıkta durmuş bekliyorsunuz. Yeşil yanacak ve yolunuza devam edeceksiniz. Daha sarı yanmadan, ya da yanar yanmaz arkanızdan bir korna ki evlere şenlik. Baaaaaaaaaaaap! Bu düpedüz küfür yaaaaa. Diyorsunuz ve el frenini çekip öfkeyle iniyorsunuz arabadan. Ülen… diye başlayan bir cümle. Benzeri bir cevap. Ardından itişip kakışmalar, küfürler, yumruklar. Olay genelde, çevredekilerin ayırmasıyla, iki tarafın efelenmesi, erkekliğinden ödün vermemesi ile sonuçlanıyor. Bunlar bizim refleks tepkilerimiz, öğrenilmiş davranışlarımız yani. Bu davranışların dışına çıkmamız gerekiyor. Tabi ki kolay değil, ne demiştik “ağaç yaşken eğilir”. Ancak, istersek yavaş yavaş da olsa, ciddi bir ilerleme kaydedebiliyoruz.
Kendi adıma söyleyeyim, ben 10 yıl önceye göre çok daha mutluyum. Neden mi? Çünkü artık bu tür olayları neredeyse yaşamıyorum. Ne mi yapıyorum? Öncelikle bir anlamı yok ise tartışmıyorum. Yani birisi ile bir şekilde sorun yaşıyorsam, beni öfkelendirecek bir şey yapmışsa, anlamsız ise tepki göstermiyorum. Tepkim bir şey ifade edecekse, karşı tarafı düşünmeye itecekse… Bunun için tabi ki uygun ortam olması gerekiyor ve en önemlisi sakin olabilmek, refleks tepkilerle mücadele etmek gerekiyor. Bunu da bir örnekle anlatmaya çalışacağım. Araba kullanıyorum, üç şeritli yol, yaklaşık 100 m sonra sağa döneceğim, orta şeritteyim ve sağ şeride girmeye çalışıyorum. Sağ sinyalimi yaktım, aynadan yokluyorum. Arkadaki araba sürekli korna çalıyor, anlamsız bir sinir. Tepemi attırdı! O zaten hazır ya atmaya, öyle öğrenmiş bir kere! O da döndü sağa, ben de. Arkasından sellektör yaptım, dörtlülerimi yaktım, bap, bap… Öndeki araba durdu, 50-60 yaşlarında bir bey indi arabadan. Bağıra çağıra bir şeyler söyledi. Ne söylediğini şu an gerçekten anımsamıyorum. Zeten önemli de değil, o bir erkekti ve bağırması gerekiyordu! Bağırdı! Erkekliğini yapmıştı artık! Sıra bendeydi, benim de bağırmam, haklılığımı göstermem gerekiyordu! Ancak ben onun kadar erkek değilim ne yazık ki. Gittim amcamın yanına, gayet sakin bir şekilde. “Amcacım özür dilerim sizi kızdıracak bir şeyler yaptım sanırım” diye başlayan, “Değer mi, ben hata yapsam bile siz babam yaşında insansınız, trafikte kendinizi böyle sinirlendirmeye, üzmeye…” diye devam eden cümleler. İlk cümlemden sonra zaten bir daha konuşamamıştı. İndiği arabaya tekrar binmişti ben konuşurken, adeta koltuğa yığıldı ve kıp kırmızı oldu. Ezber bozulmuştu!
Bütün ilişkilerimizi bu çerçevede gözden geçirmeliyiz. Eşimizle, iş arkadaşlarımızla, dostlarımızla, kardeşlerimizle… Hayata başka gözle bakmayı becerebilirsek, daha güzel bir Türkiye’de yaşayabiliriz. Birbirine daha saygılı, esas yerine usulü tartışmayan, sakin ve mutlu bir toplumda yaşamak uzak değil bence, yeter ki çaba harcayalım.
Bizi kızdıran, öfkelendiren, kazmalık yaptığını düşündüğümüz kişi, gerçekten sorunlu birisi olabilir. Ancak, beş dakika önce evi yanmış, çocukları ve eşi ölmüş ve doğal olarak ne yaptığını bilmeyen birisi de olabilir. Kazmaya kızmanın bir anlamı var mı? Ya gerçekten kendini kaybetmiş, ciddi bir sorunu olan ve o an kafasında başka şeyler olan bir insana kızmaya? Bence kızmak hiçbir şeyi çözmüyor, duyarlı insanların kendini üzmesinden başka…
Yıl 1999, ben 26 yaşında İzmir Metrosunda çalışıyorum. Heyecanlı, bir o kadar da hızlı sinirlenen, öfke kontrolü olmayan ve hakkını arayan bir adam. Her şeye tepki gösteriyorum. Adını bir kez daha buradan anmaktan mutlu olduğum inşaat yüksek mühendisi, şefim, abim, öğretmenim, sayın Mustafa Attaroğlu, bir olay üzerine bana şöyle demişti “Özgür, eşeğe anırıyor diye kızar mısın?”
Özgür Yıldırmaz
Makaleyi Kaynak Göstererek Yayınlayabilirsiniz: /dusunsel/ofke-kontrolu-esege-aniriyor-diye-kizar-misin.html